İlkel toplumlarda avlanma aracı olarak kullanılan silah, barutun icadı ile çeşitlemiş ve bugün şiddetin her görünümünde başroldeki yerini almıştır. Av aracı olarak kullanımı yok denecek kadar azalan ama sayısal olarak her geçen gün artan silahlar ve bu silahları kullanan insanlar, adeta günlük haberlerin baş aktörleri olmuşlardır.
Silah deyince ilk aklımıza gelen ateşli silahlar olduğuna göre sanırım çözüm adına bazı bilgileri paylaşmakta fayda var;
• Dünyada, yılda 1.6 milyon insan silahlı şiddet olayları nedeniyle ölmekte ve ölümlerin %31.3’ü cinayet, %49,1’i intihar, %18.6’sı savaşlar nedeniyle olmaktadır (WHO-2000).
• Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi, dünya silah ticaretinin %88'ini elinde bulunduruyor.
• Ülkemizde toplam sekiz milyon civarında silah vardır. Bunların üçte biri ruhsatlı, diğerleri kaçak ya da ruhsatsızdır.
• Türkiye’de cinayetlerin yarısında suç aleti olarak silah kullanılmaktadır.
• Makina ve Kimya Endüstrisi elinde bulunan 42 ayrı özellikteki tabanca stoklarını eritmek amacı ile 10 ay taksitle silah satış kampanyası başlattı.
• Ateşli silahla yaralanmaların yüzde 13’ü ölümle sonuçlanmaktadır.
• Evde silah bulundurmak cinayet oranını 3 kat, intihar oranını 5 kat arttırmaktadır.
• Türkiye’de ateşli silahların neden olduğu kazaların sayısı 1989 yılında 30 iken, 1998 yılında 676 olmuştur.
• Samsun’da 1997-2001 yılları arasında adli rapor düzenlenen 10734 olgudan %11’i ateşli silah yaralanması nedeniyle başvurmuştur ve bunların % 20’sinin yaralanması yaşamsal tehlikeye yaratacak niteliktedir.
• Ankara'da milletvekilleri arasında, 25 Mayıs 2006 tarihinde Büyükçap Tabanca Atış Yarışması yapılmış, birinciye altın tabanca hediye edilmiştir.
Bireylerin silah alması, taşıması ve bulundurması için gereken şartlar çeşitli gerekliliklere istinaden kanun, yönetmelik ve tüzüklerle belirlenmiştir. Ancak gerçekten silah taşıma ve bulundurma ruhsatı ihtiyacı olanlar, tüm sayının sadece altıda birini oluşturduğu yapılan çalışmaların ortak verisidir.
Son yıllarda özellikle gençler arasında meydana gelen yaralama ve öldürme olaylarında silah kullanılması konunun diğer dehşet verici yanıdır. Aslında bunu çok fazla yadırgamamak gerekir. Kısa süre önce açıklanan ve Samsun dahil 17 İlimizde yapılan araştırmanın sonuçları oldukça çarpıcıdır. Uluslararası Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (UPSAM) tarafından açıklanan raporda; Kurtlar Vadisi gençlerin en sık izledikleri ikinci dizi ve Polat Alemdar tiplemesi en beğendikleri karakterdir. Lise öğrencilerinin %26’sı okulda bir çete içerisinde olduğunu, %60’ı başkalarına karşı şiddet uyguladığını, %74’ü ise başkalarından şiddet gördüğünü ifade ediyor. Bu ve benzeri araştırmalar farklı sonuçlar vermiyor aslında. Gençler şiddeti seviyor ve içselleştiriyor.
Şiddet eylemciliği doğuştan gelen bir özellik değildir. Öyleyse eylemcilik, belli şartlarda yani insanın kişiliğinin dışında bazı sosyal, siyasal, ekonomik ve ideolojik durumlarda ortaya çıkan ve insan kişiliğini de kendine göre şekillendiren bir sosyal durum olmalıdır. Anlaşmazlıklarını konuşarak çözme yeteneğinden yoksun olan bireyler şiddete yönelmekte, evde ya da okulda şiddet kullanımına tanık olan çocuk, yetişkinliğinde bunu sorun çözmede doğal bir seçenek olarak görmektedir.
Evet, şiddet gören ya da tanık olan şiddet uygulamaktadır. Doğmalardan kurtulamamış, sorunlarının çözümünü hep kavga ve şiddetde gören bir neslin oluşumunda toplum olarak kendimizi sorgulamalıyız. Bu önemli sorunun çözümünde, şiddeti olağanlaştıran, duyarsız kalan, yarın, yakında birileri durdurur beklentisi ve hayalleri içerisindeki bir toplumsal anlayış en büyük tehlikedir. Artık kesin olarak şiddetin şiddetle çözülemeyeceği bilincine varmış isek, sanırım yapmamız gereken yarınları oluşturacak bireylerin daha çocukluğundan başlayarak, diyalektik düşünceyle farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmalarını sağlayacak, karşıtlıkları aklın ve bilimin öncülüğünde çözülebilecek bir eğitim ortamı hazırlamak gerekmektedir. Sadece anlatmak yetmez tabii ki, toplumca yaşayarak ve yaşatarak öğretmek bunun kalıcı olmasında en önemli adım olacaktır.
Sonuç olarak; insanlığın sorunları şiddet ya da silah ile çözülemez, tarihi bilgiler veya çok eskilere gitmeye gerek yok günlük gazete haberleri bunun çok acı örnekleri ile dolu. Böyle bir sosyal yara ancak milletin iradesi ile çözülebilir. Toplum olarak, hepimizin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi, sorunun çözümünün kısa ya da uzun sürede olacağını belirleyecektir.
Bir annenin evladını ufacık bir kurşunla yitirmesinin acısından filizlenen “28.Eylül Bireysel Silahsızlanma” gününde, silahsız ve şiddetsiz bir dünya dileğiyle, saygılar sunarım.
Yazan : Yrd. Doç. Dr. Ahmet TURLA-19 Mayıs Üniversitesi-Tıp Fakültesi-Adli Tıp A.D Başkanı
Yorumlar
Yorum Gönder